24 Mart 2009 Salı

Ceyhun Atuf Kansu Şiir Ödülü Süreyya BERFE'nin

Türk şiirinin tanınmış kalemlerinden Ceyhun Atuf Kansu anısına düzenlenen şiir ödülünün sahibi ''Çıkrık'' adlı yapıtıyla Süreyya Berfe oldu.

Adnan Binyazar, Müslim Çelik, Refik Durbaş, Şükrü Erbaş, Kansu'nun ailesi adına Bahar Gökler, Emin Özdemir ve Sevgi Özel'den oluşan Ceyhun Atuf Kansu Şiir Ödülü Seçici Kurulu, Durbaş'ın rahatsızlığı nedeniyle katılamadığı son toplantısında, bu yıl ödüle katılan 41 yapıtı değerlendirdi.

Kurul, Süreyya Berfe'nin, geçen yıl yayımlanan ''Çıkrık'' adlı kitabını, oybirliği ile ödüle değer gördü.

Berfe, ödülünü 26 Mart'ta Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezi'nde düzenlenecek törende alacak.

İlk şiirleri 1962'de ''Yön'' dergisinde çıkan Süreyya Berfe, 1966'da ''Kasaba'' adlı şiiriyle Türkiye Milli Talebe Federasyonu Kültür Yarışması birincilik ödülünü aldı.

İlk kitabı ''Gün Ola'' Fikir Kulüpleri Federasyonu tarafından basılırken, 1960 Kuşağı olarak anılan İsmet Özel, Refik Durbaş, Ataol Behramoğlu, Egemen Berköz gibi şairler arasında yer aldı.

İlk şiirlerinde İkinci Yeni'nin etkileriyle soyutlamalara eğilim duyan Süreyya Berfe, 1966'dan sonra halk geleneğinden beslenen yeni bir şiir dili kurmanın olanaklarını aradı. İkinci kitabı ''Savrulan'' 1971'de yayımlandı, ardından ''Hayat ile Şiir'' (1980), ''Ufkun Dışında'' (1985), ''Şiir Çalışmaları'' (1992), ''Ruhumun'' (1998), ''Kalfa'' (1995-1998-1999), ''Seçme Şiirler'' (2001), ''Nabiga'' (2001), ''Seni Seviyorum'' (2002), ''Foklar Söyledi, Ben Yazdım'' (2005) geldi.

''Şiir Çalışmaları'' adlı eseriyle Cemal Süreya Şiir Ödülü'nü, ''Nabiga'' ile 2002 yılında Behçet Necatigil Şiir Ödülü'nü kazanan şair, ''Seni Seviyorum'' isimli şiir kitabıyla da 2002 Orhon Murat Arıburnu Şiir Ödülü'ne değer bulundu.

Süreyya Berfe'nin şiirleri 17 dile çevrildi.

21 Mart Dünya Şiir Günü

2009 PEN Şiir Ödülü’nü kazanan Kemal Özer’in Dünya Şiir Günü Bildirisi şöyle:

"YALINAYAK DEĞİLDİR ŞİİR"

Bir yüzleşme günündeyiz yine.

Yine şiire bakıyoruz. Yine şiir ne işe yarar diyenlerle göz göze gelerek.

Sesimizde yankılanan yine öncelikli bir soru: Hangi niteliklerle yüz yüze getirir bizi şiir?
Sayabiliriz o niteliklerin birkaçını hemen: Yaratıcı eyleme merak, dönüşü olmayana cesaret, sıradana açılan savaş, emeğe gösterilen saygı, duyarlığa tanınan özgürlük, tasarlananı genişleten ufuk...

Şöyle diyebiliriz örneğin:

“Çin Seddi bittiği akşam duvarcılar nereye gittiler?” diye soran meraktır şiir.

Kralı çıplak gördüğünde korkağın söyleyemediği cesur sözdür.

Sıradanın yavanlığına başkaldıran çeşitlilik, emeği hor görene indirilen tokattır.

Duyarlığı sınırlı tutanın karşısına yeni bir dil ile, tasarlananı güdük bırakanın karşısına yeni bir dünya ile çıkandır.

Neruda'nın dediğini bir kez daha yineleyebiliriz öyleyse: Yedi canlıdır şiir. Bunca sömürü ve yoksulluğun insana yaşamı dar ettiği, işkence ve savaşlarla bunca zulmün, zorbalığın, kıyımın yeryüzünü kana boğduğu günlerde şiirin payına da canından olanların acısı düşer, soluğunun önüne birtakım engeller dikilir. Ama her keresinde yeniden canlanacaktır o, yüzleşmek için ayağa yeniden kalkacaktır.

Her yüzleşme gününde kıyıcıya, zorbaya, işgalciye karşı diyeceği bir söz, yapacağı bir eylem, her yüzleşme gününde suskun kalanlara, boyun eğenlere karşı dolaşıma çıkaracağı bir öfke vardır çünkü. Eylemini kendisi kalarak gerçekleştirmeyi, öfkesini sözcüklere bürüyerek biriktirmeyi, sözünü çoğu kez yalın söylemeyi yeğlese de, onlarla kıyıcının, zorbanın, işgalcinin ve suskunluğun üstüne yürürken yalınayak değildir. Çıkarıp kafalarına fırlatacağı bir ayakkabısı her zaman vardır.